B A Ş B O Y U N D U R U K L U Y U Z ... Sevinçde de Üzütüde de Buluşmak Dileğiyle...
   
  basboyundurukluyuz
  Mustafa HAMARAT
 
Not : Şiirler ; şairlermizin izni ile alınıp sitemizde yayımlanmakta olup, söz konusu tüm şiirler ile ilgili
her türlü mesuliyet şaire aittir.

                OVACIK

Ormanlar arasında ufak bir ovada kurulmuş.

Bin dokuz yüz elli dokuzda ilçe olmuş.

İli Çankırı’ya uzaklığından hep unutulmuş.

Gelişememiş en küçük kaza unvanını korumuş.

 

Engebeli arazisi ormanlarla kaplı.

Arasında serin sulu yaylalar saklı.

Karakoyun kaya mezarları, kara gölün gölü farklı.

Sülük gölünde şifalı sülükler saklı.

 

Karabük il olunca Karabük’e bağlandı.

Yapılan yeni yolla ulaşım kolay sağlandı.

Ovacıklı meclise vekillerde yollandı.

Umutlarımız yeşerip ağaç olup dallandı.

 

Boduroğlu yaylasında şenliğimiz oldu.

Bakanlarla, vekillerle hemşerilerimizle doldu.

Tere yağlı Çullu börek ikramlarımız oldu.

Ovacık’ın sesi bir nebze duyurulmuş oldu.

 

Kırk iki muhtarlık var bağlı olan kazaya,

Çok görev düşüyor il meclisindeki iki azaya.

Hayvancılık bitiyor hasretiz koyuna kuzuya,

Bir kadastro geçirdi devlet, el koydu meraya.

 

Kışın av yapılır dağımızda, yaylamızda, ovamızda,

İlk baharda cincile mantarı biter tarlamızda meramızda.

Son baharda kanlıca mantarı boldur çam dolu ormanımızda.

Tere yağımız balımız ayrı tat verir yedikçe damağımızda.

 

Hayvancılığa dayalıdır geçim kaynağımız.

Baharda coşan derelerin suyunu toplar soğanlı çayımız.

Eskiden eşkıya eyri Ahmetti şimdi Vekilden ağamız.

Ovacık’a hizmet edenedir her zaman duamız.

 

Al ucu, kuşburnu su, kızılcığı dağlarında biter.

Cevizi, eriği, armudu, elması kirazı kendine yeter.

Dikersen sebzelerin  her türlüsü biter.

Araziler hisseli yerim az diyen gurbete gider.

 

İşsizlikten gurbete göç oldu kapandı haneler.

Köyleri bekler oldu yaşlı amcalar nineler.

Köye dönmek için umut oldu devletten gelen teşvikler.

Teşvikler artmalı ki, köyüne dönsün işsiz gençler.

 

Doğası güzel, suları soğuk, havası temiz.

Biz Ovacıklılar ilçemizi de, vatanımızı da, severiz.

Misafir perveriz herkesi Ovacık’a bekleriz.

Ovacık’a yatırım yapanları her türlü destekleriz.

                                          Mustafa HAMARAT

                                              2015

 

 

 

BAŞBOYUNDURUK KÖYÜMÜZÜN ADI

 

İsmini nereden almış bilmiyoruz.

Yazılmış bir kaynak eserde bulamıyoruz.

Baş boyunduruk köyümüzün adı, hepimiz seviyoruz.

Musalar mahallemizdi kapanmasına üzülüyoruz.

 

Çankırı idi ilimiz, kazamız Çerkeş ti,

Ovacık kaza olunca, kazamız değişti,

Karabük il olunca vilayetimiz değişti.

Coğrafi konumdan, bu değişiklikler gerçekleşti.

 

Geçmişinde yetişmiş bir ünlüsü yoktur.

Son asırda yetişen Hatip hocaya hürmet çoktur.

Ondan başka cehaleti yenebilen yoktur.

Çıkmamıştı köyümüzden ne mühendis nede doktor.

 

Cehaletin acısını herkes hissetti,

Çocuklarını okutmak için çokları köyü terk etti.

Gurbet kapısı açıldı, herkes okumanın önemini fark etti.

Her branşta okuyan gençlerimiz gelecek vaat etti.

 

Okumanın önemini kavramayan kalmadı.

Köylerin boşalması anlayın ki, sebepsiz olmadı.

Köyde okul olmayınca kimse köyde durmadı.

Çocuklar okudukça zaten köye de, gerek kalmadı.

 

Okumanın uğruna neler,  neler verilmez.

Okumayıp okutmayan okumanın önemini bilmez.

Cehalet gözlüğü takanlar etrafını görmez.

Okumayan ezik yaşar, ezik yaşayanın yüzü gülmez.

 

Mustafa’m derki  bütün çocuklar okusa,

Okuyup ta, her biri önemli şahsiyetler olsa.

Aslını unutmayıp, köyünü, köylüsünü baş üstünde tutsa.

Vatanına, Milletine hayırlı evlatlar olsa.

                                                                  

                                                                15.01.2011




 İKİ KAYA

 

Yaratan köyümüzün başına koymuş iki kaya,

Birisi sarı kaya, diğeri kara kaya,

Köyden yarım saatte çıkılır yaya,

İçerken kanılmaz iki kayanın arasındaki suya.

 

Oturup şiir yazdım, kara kayanın başına,

Ormandan bir el sarmış sarı kayanın taşına,

Sarı kaya daha yaşlı duruyor bakınca taşının ufalanışına,

İkisi de,  mana katar insanın doğaya bakışına.

 

Köyümüzde her çocuğun merakıdır onlara çıkmak.

Çıkıp ta onlardan köye kuş bakışı bakmak.

Kel tepeden, ılgaz’a kadar ormanları görmek,

Seyir ederken diyorsun, budur doğayı sevmek.

 

Yaz kış rüzgarlıdır bu kayaların tepesi,

Kara kayaya  Bayrak dikmek Hasan hocanın hevesi,

Rüzgardandır yılda üç defa bayrağın eskimesi.

Yine de bir başka güzel bayrağın orda yükselmesi.

 

Mustafa’mın  çocukluğu geçti oralarda,

Adım adım izi vardır o yamaçlarda,

İki kayanın rüzgarı vardır ağarttığı saçlarda.

Hiç yorulmaz, çıkar onlara yazlarda kışlarda.

 

 

 KÖYÜME GİTTİM

 

Köyüme gittim bu ilk bahar,

Erimiş yaylalarda dağlarda kar.

Yeşile bürünmüş tarlalar, meralar.

Ne sığır kalmış, ne davar, ne de, çoban var.

 

Issız kalmış, dağlarımız, yaylalarımız.

Buz gibi sularla dolu, dolu oluklarımız.

Kesilmemiş orman olmuş çalılarımız.

Ot basmış, cılka, cılka giden yollarımız.

 

Köyün içine girdim bir başka gariplik,

Terk edilmiş köy gibi bu ne sakinlik.

Bir köpek bile havlamadı, hayret ettik.

Kimseyi görmeden evimize girdik.

 

Birkaç evin bacası tütüyor.

Bir iki yerde horoz ötüyor.

Her evde iki yaşlı nöbet tutuyor.

Anladım ki, köyümüz bitti bitiyor.

 

Ne ağanın odası, ne köy odası,

Her ikisine de, vardım kilitli kapısı,

Okul dersen bir başka yürek acısı.

Kapanmaz denilen evler olmuş baykuş yuvası.

 

Öküzü, mandayı koşan kalmamış.

Karasabanla, kağnının yerini traktör almış.

Yine de ,tarlalar, bahçeler ekilmeyip bozarmış.

Ekende, biçende selam verip geçen de, azalmış.

 

Sönmez dediğimiz haneler sönmüş,

Duvarları yıkılmış, içerleri görünmüş.

Bir çok ev var ki, harabeye dönmüş.

Arif olmaya gerek yok köyün sonu görünmüş.

 

Yol, su , elektrik, telefon var.

Gençler hep gurbette, yaşlıların yüreği sızlar.

Oturulan kadar oturulmayan ev var.

Köyümüzden gurbete sürekli göç var.

 

Bayramdan, bayrama gelen olsa da,

Yaz mevsiminde bir iki ev dolsa da,

Bir kaç yaşlı sürekli dursa da,

Gençlerimiz kalmamış her şey olsa da,

 

Evi yeni olanda, terk etmiş oturmuyor.

Köyümüzde eskisi gibi nöbet tutulmuyor.

Pazara götürülüp, hiçbir şey satılmıyor.

Köyün bulunmuş, satsan satılmıyor, atsan atılmıyor.

 

Böyle olmamalı köyümüzün durumu,

Bilmem ki, nasıl çözeriz bu sorunu.

Bulmalıyız köyümüzü canlandırmanın yolunu.

Şu haliyle iyi görmedim, köyümüzün sonunu.

                                                             Mayıs 1999

 

 

 BENİM KÖYÜM

 

Küçüktür köyüm, büyüktür merası.

Soğuktur dağlarının, suyu, havası.

Her tarafını basmış, al uç,  çalısı.

Yorucudur dağlarımızı, gezip dolaşması.

 

Keyif verir, yeni oluktan su içip yatması.

Bir başkadır bu dağlarda, hayvanların otlaması.

Seyir etmeye değer, hayvanların cızık tutması.

Hayvanlara da, keyif verir, yayla bükünde yatması.

 

Hasan dağından aşarak köye gelir sığırlar.

Eve gelen ineklerden süt sağar hanımlar.

Gelmeyen hayvanları nöbetçiden sorarlar.

Hava kararınca korkunç olur bizim dağlar.

 

Dağlarımızda kokar, kekik ve çam havası.

Oksijen deposudur, halim oluğu yaylası.

Bir başkadır sarı kayası, kara kayası.

Çok zevklidir kara kayadan köye bakması.

 

Kara kayaya çıkınca, oluklardan su içilir.

Sarı kayanın altından koca tepeye geçilir.

Oradan ötesine hasan dağı denir.

Köyümüzün içme suyu sakarca dan, gelir.

 

Yalnız bir mıntıkası bu saydığım yerler.

Karlar eriyince su ile taşar dereler.

Bir kısmına da, karnı yarık, kaya ardı ,erenler yanı derler.

Yapaçcadan, sivri kırana kadar ekin ekerler.

 

Tarla yapmışlar, düzleri, bayırları.

Kendiliğinden yetişir meyvelerin acıları.

Şimdi ekilmiyor sara yakası, kaya kozları.

Eskiler kara sabanla sökmüş bu bozları.

 

Traktör dönmediğinden, tarlalar azaldı.

Eskiler süremediği yerleri kazardı.

Kaba kavağı, Türkmen yeri, yeni yerler bozardı.

Eskiden ot biçilirdi, ot biçende azaldı.

 

Toka yerleri , bölmeler yatıyor diye ekilmiyor.

Köyün altında bahçeler domuz korkusuna dikilmiyor.

Ekip dikilen yerler de, ürün vermiyor.

Onun için gurbete giden, geri gelmiyor.

 

Elektrik var, su var evlerimizde.

Beş vakit ezan okunuyor, camimizde.

Misafire hürmette kusur olmaz bizde.

Şoförlük birinci meslek şu yıllar köyümüzde.

 

Bahar biterken kesilir derelerin suyu.

Herkes bahçesine kazdı bir kuyu.

Motorla basıyor bahçesine suyu.

Kıra düşer köyümüze kurmadan turşuyu.

 

Çok uzun ve soğuk olur, köyümüzde kış ayı.

Yaz boyunca ayırmayacaksın yanından baltayı.

Odun taşıyarak geçireceksin altı ayı.

Bol bol yakmak için kışın sobayı.

 

Sırtında giyeceğin,

Ambarda yiyeceğin,

Hayvanlara vereceğin varsa,

Kışında güzeldir benim köyüm.

                                                   1990

 

 

                                             

 

 

 BİZİM KÖYÜN DAĞLARI

 

Kıvrım, kıvrım çıkıyor yaylaya yolumuz.

Yeşillere bürünmüş dağlarımız korumuz.

Oluk, oluk  dolaştım akıyor buz gibi suyumuz.

Temiz havadan çiçek kokusu, kekik kokusu soluruz.

 

Dikenleri unutursun çiçekleri görünce,

Çalılar bile güzelleşmiş yeşillere bürününce.

Kuş sesleri müzik oluyor, insan kulak verince.

Dinleniyor insan bizim dağlara gelince.

 

İster pikniğe git istersen ava,

Stres atmak istiyorsan gel bizim dağa,

Doyum olmaz kışın kara, baharda mantara.

Tabiatla bir gün yaşa her şey bedava.




                                                                SEVGİ NEDİR                                                                                                                       

 

 

Yaratanı sevmek, sevgilerin en yücesi.

Yaratılmışları sevmek, yaratanın mucizesi.

Yaratılmışlarla nedir sevginin ilişkisi.

Sorduklarımın farklı, farklı düşüncesi.

 

Sevgi nedir diye sorguladım insanları.

Ne kadar çokmuş sevginin manaları,

Herkese göre başka sevginin yorumları.

Ölçüsü yok sevginin, ne ağırlığı, nede ayarı.

 

Kimi görünüşe, fiziğe önem veriyor.

Kimi gönülden gönle giden yolu arıyor.

Kimi sevgi deyince hayallere dalıyor.

Kiminin sevgi denince, yüreği yanıyor.

 

Kimi gözüyle seviyor sevdiğini,

Kimi   de, seviyor kulağı ile duyduğunu.

Kimi var hissetmeliyim diyor elektriğini.

Kimi de, dokunarak hissetmek istiyor sevdiğini.

 

Bilelim’ ki güzel olan sevgili değildir.

Her zaman sevgili olan güzeldir.

Anladım her sevgi, sevenine özeldir.

Özel olan her şey bence sevgidir.

 

Hani yürekten sevenler diye arandım,

Her seviyorum diyeni yürekten sandım.

Günümüzde ceple, internetle sevenleri anlamadım.

Leylalara, Mecnunlara, Kerem ile Aslılara rastlamadım.

                                                       Mart 2012

 




       

 AKRABALIK BAĞLARI

 

Eskiden akrabalık kökten gelirdi.

Akrabaya önem verilir, takip edilirdi.

Birbirlerini bırakmaz, gidip gelinirdi.

Küçükler akrabayı, hısımı öğrenir büyükler sevinirdi.

 

Kökten takip edildiğinden, sağlam olurdu dallar.

Akraba akrabanın mutluluğuna sevinir, hüznüne ağlar.

Ne zamanki koparıldı kökten gelen bağlar,

Birer birer kopmaya başladı, akraba denen dallar.

 

Akraba akrabayı aramaz sormaz oldu.

Akrabalığa amca, dayı teyze hala ile sınır kondu.

Bir göbek sonrakiler, birbirini bilmez oldu.

Bu bağlar koptukça, akraba akrabaya yabancı oldu.

 

Bizim aile, bizim sülale, bizim aşiret, Bizim millet diye gelişen,

Aileden başlayıp, daire ,daire  genişleyip millet olarak bütünleşen,

Ulu ağaçlar misali, dalları ile genişleyip gürleşen,

Birlik beraberlik ruhu olur, akrabalıkla yoğrulup özleşen.

 

Kayıp oluyor bu ruh bozuldukça akraba bağları,

Ayırır olduk akrabalarımızla birer birer yolları.

Yedi göbek ilerisini bilenlerin, birbirini bilmez oldu soyları.

Bu bağlar kopmayınca bozulmaz, millet olmanın sırları.

 

Özünü arayan akrabalarını birer birer arayıp sormalı.

İyi gününde, kötü gününde akrabalarının yanında olmalı.

Bu ruhla bu milletin  akraba olduğunun inancına varmalı.

Akrabalık bağlarının kopmasına milletini seven engel olmalı.

 

.

 

 

 

 

 İKİ ÇOCUK

 

İki çocuk birbiri ile oynuyor.

Biri her sabah botunu bağlıyor.

Biri ayakkabım yok diye ağlıyor.

İki çocuk bunlar, sonuçta beraber oynuyor.

 

Biri zengin, biri fakir iki çocuk.

Biri çıplak gezerken, biri giyiyor gocuk.

Onlar hayat yolunun başında iki çocuk.

Zengine güle oynaya, fakire ise zor geçer bu yolculuk.

 

Ne zengin çocuk çalışarak kavuştu varlığa,

Ne fakir çocuk kumarla, içki ile düştü darlığa.

Yaratan doğuştan düşürmüş bunları ayrılığa.

İki çocuk bunlar, oynuyorlar aldırmadan farklılığa.

 

Çocuk bu zengin çocuğuyum diye mi, sevinsin.

Arkadaşım fakir diye her şeyini onamı versin.

Çocuk bu fakirim diye oynamaya mı, gitmesin.

Arkadaşım zengin diye arkadaşlık mı, etmesin.

 

İki çocuk bunlar, her şey onların dışında.

Anne babaları, vesile, onların yaradılışında.

İki çocuk bunlar ne yapsın Allah ın, takdiri karşısında.

Bu farkı hep yaşayacaklar, hayat yarışında.

 

 


ŞEHİR BENİ ÖZLESİN

 

İstemiyorum, kulağıma gürültü gelmesin.

Gürültüler, kavgalar isterse hiç dinmesin.

Ben ayrılıyorum, ayrılmayan gelmesin.

Ben şehirden uzaklaştım şehir beni özlesin.

 

Havası kir, suyu kir, vücut bunu neylesin.

Stresle yaşarken, bir gün kafayı yersin.

Şehirde her şeye farklı bedel ödersin.

Ben şehir i, sevmedim, şehir beni özlesin.

 

Herkes şehir e, geldi, kim, kime ne desin.

Herkesin kendi derdi var, başkasını ne bilsin.

Ben şehirden kaçıyorum kim ne derse desin.

Bırakın terk edeyim şehir beni özlesin.

 

Zenginler zevk i, sefa eylesin.

Garipler şehir in, çilesini çeksin.

Benim gözüm bunları görmesin.

Ben gidiyorum şehir beni özlesin.

 

 




AĞLAYALIM HALİMİZE

 

Saygı ,sevgi kalmadı birbirimize,

Helal lokma getiremiyoruz evimize,

Yenik düşüyoruz daima nefsimize,

Sahip olamıyoruz, ağzımızda dilimize.

Her yerde günah batıyor gözümüze.

Söz geçiremez olduk ailemize,

İtimat etmez olduk birbirimize,

Bir modadır girmiş bizim içimize,

Bereket girmez oldu cebimize.

Besmele bulaşmıyor dilimize,

Kısacası şeytan hükmetmeye başladı bize.

Ne zaman geleceğiz biz kendimize,

Faydası olmaz sonra vursak ta, dizimize,

Neden güleriz acaba ağlanacak halimize.

Pişman olup ağlayalım, belki yaratan acır bize.




AYNALAR DOSTTUR

 

 

Dost acıyı gerçeği söylermiş.

Benim dostlarım, gerçeği gizlemiş.

İltifat eden dostlar yalan söylemiş.

Güya beni üzmek istemezlermiş.

 

Gerçek dost duvardaki aynayı buldum.

Aynaya bakınca son baharımı gördüm.

Bu halime hem üzüldüm hem de güldüm.

Ağarmış saçımı, buruşmuş yüzümü, gördüm.

 

Anlaşılan hayat yolunun, geliyor sonu.

İnsan her yaşta arıyor dostunu.

Tabi ki, bulamıyor, ayna kadar dürüstünü

Aynalar olduğu gibi gösterir, insanın görüntüsünü..

 

Aynalar gibi gerçekçi olabilsek.

Her şeye rağmen doğruyu söylesek.

Hayatın akışından, bir ders alabilsek.

Karşılık beklemeden, insanları sevebilsek.

                

                                                                1990




HAYATI YAZMAK İÇİN GEÇ KALDIK

 

 

Ne işe yarar diye sormayın, yazdıklarımı.

Bende biliyorum, bir işe yaramaz.

Şöyle bir düşünüyorum da, yazdıklarımı.

Yazmazsam şimdi, gelecekte hatırlanacak bir şeyim olmaz.

 

Toz pembe baksam da, daima hayata,

Hüzün’ü tatmadığım, bir günüm olmaz.

Anladım erişilmiyor, dünyada rahata,

Stresli günlerimi yazmazsam olmaz.

 

Dünyamı hızlı dönüyor, bizler mi hızlandık.

Daha dün çocuktuk ,ne çabuk yaşlandık.

Ömür tükenmez sanırdık, çok aldandık.

Hayatı yazmak için, geç bile kaldık.

 

Bir şeyler yazarken, sıkıntıları unutuyorum.

Anladım ki ben yazdıklarımla avunuyorum.

Hiç değilse düşündüklerimi, kağıtlara karalıyorum.

Gözlerimle değil, yazdıklarımla avunuyorum.

 

                            1993

          

 



BAŞLARKEN SÖYLEYİMDE

 

 

Okuyup ta, yazdıklarımı beni şair sanmayın.

Beğenmezseniz beğenmeyin ,beni alaya almayın.

Ne için yazdığımı da sakın bana sormayın.

İçimden geliyor yazmak, üstüme varmayın.

 

Edebiyat okumadım, eksiklerim çoktur.

Şairler, ozanlar gibi kültürüm yoktur.

Gerçek şair hazinedir, hürmetim çoktur.

O hazineye giremem, destura lüzum yoktur.

                                         

                                     1990

 


 

 

 
 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol